Anayasa Mahkemesi Bank Asya kararını açıkladı

Anayasa Mahkemesi, Bank Asya'nın TMSF'ye devredilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verdi

Anayasa Mahkemesi, Asya Katılım Bankası'nın(Bank Asya) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edilmesi ile ilgili davada Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verdi.
    Anayasa Mahkemesinden yapılan açıklamada Başvurucunun, hissedarı olduğu, Asya Katılım Bankası A.Ş.’nin (Banka) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na 
(TMSF) devredilmesi kararına karşı İdare Mahkemesinde iptal davası açtığını, Mahkeme'nin davayı reddettiğini hatırlattı. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar Danıştay tarafından onandı.

Anayasa Mahkemesi konu ile ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:

"Finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması ve tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla bankaların etkin bir biçimde denetlenmesi büyük bir önem taşımaktadır. Kamu makamlarınca yapılan bu denetimler sonucunda özellikle mali durumu bozulan veya bankacılık kurallarına aykırı iş ve işlemleri saptanan 
bankalar hakkında bazı tedbir ve yaptırımlar uygulanması takdir yetkisi kapsamında kabul edilmelidir.

Somut olayda, Banka yönetimi ve kontrolü TMSF'ye devredilerek faaliyet izni kaldırılmış ve sonrasında iflası istenmiştir. Müdahalenin kamu yararı amacını gerçekleştirme yönünden elverişli olduğundan kuşku bulunmamaktadır.

Bankanın TMSF’ye devrine ilişkin süreçte BDDK tarafından Banka nezdinde muhtelif tarihlerde incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler neticesinde eksikliklerin giderilmesine ve likitide durumunun iyileştirilmesine ilişkin önlemlerin alınması konusunda Bankaya yine muhtelif tarihlerde bildirimlerde bulunulmuştur. Bu kapsamda BDDK 
tarafından alınabilecek önlemlere ilişkin bir rapor da düzenlenmiştir.

Banka hakkında doğrudan kontrolünün ve yönetiminin devri gibi bir tedbir uygulanması yoluna gidilmediği, ilgili kanunda yer alan çeşitli süreçler izlenip bazı tedbirler uygulandıktan sonra bu kararın alındığı görülmüştür.

Başvurucu ise özellikle Bankanın ortaklık yapısı ve mali durumu yönünden BDDK tarafından yapılan bildirimler çerçevesinde hangi tedbirlerin alındığını belirtmemiş ve alındıysa bu tedbirlerin yeterli kabul edilmesini gerektirir herhangi bir bilgi veya belge sunmamıştır. Başvurucu ayrıca bu süreçte Bankanın ortaklık yapısındaki 
belirsizliğin giderildiğini veya mali durumunda iyileşme sağlandığını bireysel başvuru kapsamında dile getirmemiştir. Nitekim derece mahkemelerinin de BDDK'nın bildirimlerinin gereğinin yerine getirilmediği yönündeki tespitlerinden ayrılmayı gerektirir bir durumun olmadığını tespit ederek sonuca ulaştıkları görülmektedir. Başvurucu müdahalenin gerekli olmadığını ortaya koyamamıştır.

Öte yandan, Bankanın öncelikle satışı gerçekleştirilmek istenmiş ancak alıcı çıkmaması üzerine satış süreci sona erdirilerek mali durumu düzelmeyen Bankanın faaliyet izni kaldırılmıştır. Faaliyet izni kaldırdıktan sonra ise Bankanın iflası istenmiş ve Mahkemece iflas kararı verilmiştir. 

Bankaya el konmasına sebep olan neden sadece bildirilen eksikliklerin giderilmemesi değil esas olarak Bankanın 5411 sayılı Kanun'un ''Kısıtlayıcı önlemler'' kenar başlıklı 70. maddesi kapsamına alınmasına karar verilmesinden sonra da mali yapısının bozulmaya devam etmesidir. BDDK, Bankanın faaliyetine devamının mevduat ve katılım 
fonu sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arz etmesi halinin ortaya çıkmış olduğu sonucuna vararak Bankanın Fona devrine karar vermiştir.

Derece mahkemelerince belirtilen gerekçeler dikkate alındığında söz konusu kararların keyfî veya öngörülemez nitelikte olmadıkları anlaşılmaktadır.

Başvurucunun bütün bu idari işlemlere karşı ilgili yargısal süreçlerde delil ve savlarını bildirerek etkin bir biçimde itiraz edebilme imkânı bulamadığına dair açık bir şikâyeti söz konusu değildir.

Son olarak başvurucuya yüklenen külfeti hafifletebilecek mekanizmaların mevcut olup olmadığı irdelenmiştir. Banka hakkında iflas kararı verilmiş olup birinci sıra cetveli oluşturularak ilan edilmiştir. Bu bağlamda genel hükümlere göre alacaklı sıfatıyla sıra cetvelinde yer almak için talepte bulunması yönünde kanuni veya fiilî bir engel olduğu başvurucu tarafından ortaya konulamamıştır. Buna göre başvurucunun tasfiye bakiyesi yönünden talepte bulunabileceği de anlaşılmaktadır.  

Gerekli tedbirleri alması için bildirimde bulunulmasına rağmen Bankanın mali durumundaki bozulmanın devam etmesi, bunun da mevduat ve katılım fonu sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arz etmesi, Banka’nın TMSF'ye devredilerek tasfiyesi suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile 
elde edilmek istenen kamu yararı karşılaştırıldığında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir."