Ne Babacan ne Berat Albayrak

Yeni Şafak gazetesi Ankara temsilcisi Abdülkadir Selvi, yeni hükümette ekonomi yönetiminin kimde olacağını yazdı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın 64. hükümette Ali Babacan'ın yerine ekonomiden sorumlu olacağı iddiasını bugünkü köşesine taşıyan Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, "Yeni sistemde ekonomin patronu Başbakan Davutoğlu olacak. Mini kabine doğrudan Başbakan'a bağlı olarak çalışacak. Başbakan hem ekonominin patronu, hem kaptanı olacak" dedi.

Selvi, "Böylece ekonomin patronu Ali Babacan mı olacak, yoksa Berat Albayrak mı gelecek sorusu da böylece ortadan kalkacak. Belki mini kabinede yer alacaklar ama ekonominin patronu Başbakan olacak" görüşünü dile getirdi.

Abdülkadir Selvi'nin Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (11 Kasım 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

Başbakan Davutoğlu açıkladı.

Yeni hükümette, “Mini kabine” şeklinde üç ayrı yapılanmaya gidilecek.

Bu bir anlamda sistem değişikliğine işaret ediyor.

Hangi başlıklar altında, ”Mini kabine” oluşturulacak.

1-Ekonomi

2-Güvenlik

3-Reformlar

Yeni bir durumla karşı karşıyayız. Ancak bunun küçük bir provası daha önce yapılmıştı.

Başbakan, güvenlikle ilgili doğrudan kendisine bağlı bir birim oluşturmuştu.

MGK'dan farklı bir yapılanma.

Başbakan'ın başkanlığında yapılan güvenlik toplantısına ilgili bakanlarla birlikte istihbarat birimleri, askerler ve bürokratlar katılıyor.

Güvenlikle ilgili konuların bizzat Başbakan'ın başkanlığında ele alınıp, takibinin Başbakan düzeyinde yapılmasının ayrı bir önemi vardı.

Başbakan, güvenlik konusunda sağlanan bu başarıyı şimdi ekonomi ve reformlara taşımayı hedefliyor.

Yeni bir sistem bu.

Sadece ekonomiyle ilgili gelişmeler takip edilmeyecek, dünya ekonomisinin nereye gittiği sorusuna cevap aranacak, uzun soluklu perspektif geliştirilecek.

Başbakan, ekonomiyle ilgili düşündüğü yeni yapılanmayı şöyle anlattı: ”Hükümeti kurduktan sonra mini kabine şeklinde bir mekanizma düşünüyorum. Birisi, ekonomi alanında, yani ilgili bakanların ve bürokratların katılıp, dünya ekonomisindeki gelişmeleri ve Türkiye'ye yansımalarını konuşabileceğimiz bir yapı. Geçen sene bunu bir iki kere yaptık.”

Aynı durum, reformlar konusunda da geçerli.

AK Parti yeni dönemde reformlar ve ekonomi öncelikli olarak hareket edecek.

Ama PKK'ya yönelik operasyonların sürdüğü, Suriye'de iç savaşın devam ettiği bir dönemde, “Güvenlik” öncelikli gündem maddelerimizden biri olmaya devam edecek.

AK Parti, 3 Kasım 2002 tarihinde tek başına iktidara geldiği anda tüm dünyayı şaşırtıcı bir şekilde AB hedefine odaklandı, ekonomiye ağırlık verdi ve reformlara yöneldi. O günkü şartlar dikkate alındığında reformlar konusu daha çok AB hedefine endeksli olarak gelişti. Ta ki 2007 yılında, 27 Nisan e-muhtırası ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan kriz, reformların önemli gündem maddesi haline getirdi.

Hem ekonomi, hem reformların dönemsel olmaktan çıkarılması lazım. Başbakan'ın ”Mini kabine” şeklinde bir yapılanmaya gitmesi bu açıdan yararlı olacak.

AK Parti, şunun farkında. 7 Haziran'da yüzde 40.9'a indiren halk, 1 Kasım'da 9 puan artırdıysa, bunun bir sırrı olmalı. Halkımız Türkiye'yi daha iyi yöneteceğine inandığı için AK Parti'yi tekrar iktidara getirdi. AK Parti, 9 puanlık artışı çok iyi analiz etmeli. 1 Kasım'da AK Parti'ye oy verenler arasında 7 Haziran'da sandığa gitmeyen AK Partililerin bir bölümü var. Dindar Kürtler ve daha önce MHP'ye oy veren milliyetçi-muhafazakar kesimler var. Ama şimdiye kadar AK Parti'ye hiç oy vermemiş; Adil Gür'ün deyimiyle, “Cebini”, “Cüzdanını”, ”Ekmeğini” düşünen bir kesim gelecek kaygısıyla, ülkenin, ekonominin daha iyi yönetileceği inancıyla AK Parti'yi tercih etti. Tekrar altını çiziyorum, bunların bir kısmı AK Parti'ye hiç oy vermemiş kesimlerdi.

AK Parti'yi tek başına iktidara taşıyan en önemli unsur, ”İstikrar” kaygısıydı. Oyunu hangi gerekçeyle verirse versin AK Parti, kendisine oy veren yüzde 9'luk kesimi kazanmak durumunda. Hem rakamla yazıyorum hem oran olarak söylüyorum. AK Parti, 1 Kasım seçimlerinde kazandığı yüzde 9 oranında ve 4.5 milyonu aşan oyu, ”Emanet oy” olarak görerek, bunu kalıcı hale getirecek bir strateji takip etmeli.

AK Parti, 1 Kasım seçimlerinde yüzde 49.5 oy almakla birlikte, havuzunu genişletti. AK Parti'ye oy verebileceklerini ifade edenlerin oranı yüzde 55'e çıktı. AK Parti bu süreci iyi yönetebilirse, 2019'da yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği ve yerel seçimlerde, üçte üç yapabilir. O nedenle AK Parti, kaybedecek tek bir oyu yok. Ama kazanabileceği birkaç puanlık oy kendisini bekliyor.

Bu süreçte en önemli unsurlardan biri, ekonomi olacak. Türkiye, AK Parti'nin devraldığı 3 Kasım 2002'deki Türkiye değil. AK Parti'nin 14 yıldır yönettiği bir Türkiye var. Kendi başarısıyla yarışacak bir ekonomi politikalarına ihtiyaç var. Ekonomide yeni bir hikayenin yazılması gerekiyor. O nedenle Başbakan Davutoğlu'nun ”Mini kabine” yaklaşımı önemli.

Peki ekonomideki yeni sistem nasıl olacak, sistem nasıl işleyecek, Ali Babacan ekonomi yönetiminde yer alacak mı

Şimdi artık, ”Ekonominin patronu kim olacak” sorusuna cevap verebiliriz. Yeni süreçte ekonomin patronu Başbakan Ahmet Davutoğlu olacak. Kabinenin başı olması nedeniyle Başbakan, hem ekonomin, hem dış politikanın, hem diğer icraatların patronudur. Ama buradaki durum farklı. Yeni bir sistem devreye giriyor.

Yeni sistemde ekonomin patronu Başbakan Davutoğlu olacak. Mini kabine doğrudan Başbakan'a bağlı olarak çalışacak. Başbakan hem ekonominin patronu, hem kaptanı olacak. Böylece ekonomin patronu Ali Babacan mı olacak, yoksa Berat Albayrak mı gelecek sorusu da böylece ortadan kalkacak. Belki mini kabinede yer alacaklar ama ekonominin patronu Başbakan olacak.

Burada ekonomin günlük işleyicini kim takip edecek? Ali Babacan'ın yaptığını Başbakan mı yapacak? şeklindeki sorulara cevap verilmesi gerektiğine inanıyorum. Güvenlikle ilgili bir birim oluşturuldu. Özellikle de 23 Temmuz'dan bu yana bu birimin sık sık toplandığına tanıklık ediyoruz. Ama hem güvenlikten sorumlu bakanlar görevlerinin başında hem de asker ve sivil bürokratlar işlerini yapmaya devam ediyor. Burada önemli bir nokta var. Başbakan güvenlikle ilgili hem siyasi sorumluları hem askeri ve sivil bürokratları bir araya getiriyor. Ayrıca kararlar Başbakan düzeyinde alınıp, takipleri de aynı seviyede yapılıyor. Sonuç almaya odaklı olan bu yöntemin terörle mücadelede sağladığı katkı ortada.

Bunun biraz daha geliştirilmiş şekli ekonomide olacak.