Sümeyye'ye suikast haberi de yalanmış

Kabataş'ı olaylarının yazı işlerinde nasıl kurgulandığını yazan eski Star editörü, bu kez "Sümeyye Erdoğan'a suikast" haberinin nasıl kurgulandığını yazdı

'Kabataş tacizi' iddiasına ilişkin olarak "Kabataş gelini konuşmadı, Elif Çakır 'Ne demek istediğini ben anladım' diyerek yazdı" iddiasıyla gündem olan Star gazetesi eski editörü Murat Seçkin, bu kez savcılık tarafından yalan olduğu tescillenen Star Medya Grubu'nun "Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan'a suikast planı" haberinin nasıl kurgulandığını yazdı.

Seçkin, o dönemde ellerinde dosyalarla birlikte MİT'ten olduğu öne sürülen iki kişinin gazeteye gelerek "Fuat Avni’yi bulduk! Belgesi var… Sümeyye Erdoğan’a suikast düzenlenecekti! Belgesi var…" dediklerini iddia etti. Seçkin, "Bu sözde belgeler yazıişleri masalarında 'Olur mu böyle şey. Bu saçmalık' gibi sesler yükselmesine rağmen üç gazetede birden manşetlere taşınıyor" ifadesini kullandı.

Eski Star gazetesi editörü Murat Seçkin’in Taraf’ta bugün (27 Ekim 2015) yayımlanan ve “Milli gazetecinin haber suikasti” başlığıyla çıkan yazısı şöyle:

Bir soruyla başlayalım… Bir gün odanıza iki kişi geliyor ve size “Tayyip Erdoğan’ın kızına suikast düzenlenecek. Kiralık katil hazır. Kızı ölünce Erdoğan da miting yapamayacak. Bu siyasi boşluğu CHP kapatacak ve iktidar olacak” diyor. Cevabınız ne olurdu?.. Benim cevabım hazır: Beyler çok içmiş olmalısınız…

“Peki bu olayın medyayla alakası nedir” diye soranlar olabilir. O da şu: Bu “bilgi” sıradan bir insana verilse tek tepkisi dalga geçmek olacakken, günümüz Türkiye’sinde üç gazetenin birden bu akıldışı haberi manşetine taşıması. Gelin şimdi adım adım bu sürecin nasıl işlediğine bir bakalım.

Mustafa Karaalioğlu ve Yusuf Ziya Cömert’in Star Gazetesi’nden, Mehmet Ocaktan’ın da Akşam Gazetesi’nden aynı gün ayrılmasıyla birlikte iki önemli gelişme oldu. Bunlardan ilki, Karaalioğlu döneminde yazıişleri katında asla görülmeyen gazetelerin sahibi Ethem Sancak ve yeğeni Murat Sancak’ın tüm hâkimiyeti ele geçirmesidir. Öyle ki, Ethem Sancak sahibi olduğu üç gazetenin vekâleten görevi yürüten genel yayın yönetmenleriyle her sabah toplantı yapmaya başladı. İkinci önemli gelişmeyse, Karaalioğlu ve ekibinin ayrılmasıyla boşalan koltuklara kimin oturacağı konusunda verilen kavgadır. Yerlerin sağlamlaştırılması adına verilen bu kavgada da en çok bükülen yine gerçek olmuştur. Erdoğan’a ilahi aşkla bağlı bir patronla çalışabilmenin yolu da, ilahi aşkla yapılan haberler olsa gerek.

Şimdi bir de o dönemin medyasının genel durumuna bakalım. 17-25 Aralık yaşanmış. Belgeler havalarda uçuşuyor. Erdoğan ve partisini adeta yerden yere vuran manşetler atılıyor. Üç gazetenin haber merkezlerinde hummalı bir çalışma başlıyor ve ne kadar Erdoğan karşıtı haber varsa hepsini çürütecek cevap peşine düşülüyor. Ama nafile. Cevaplar hep havada kalıyor. Hâl böyle olunca strateji değişiyor. “Madem cevap veremiyoruz biz de saldıralım” mantığıyla hareket edilmeye başlanıyor. Nasıl bir ilahi talihsizliktir ki, bu strateji de işe yaramıyor. Anlayacağınız koltuklar tehlikede…

Bir dönemin üçüncü- dördüncü adamı olmaktan öteye geçemeyen bazı yöneticileri bir panik sarıyor sorma gitsin. Ve beklenen mucize gerçekleşiyor. Ellerinde dosyalarla birlikte iki kişi çıkıyor ve bu arkadaşlardan birisinin kapısını çalıyor: Fuat Avni’yi bulduk! Belgesi var… Sümeyye Erdoğan’a suikast düzenlenecekti! Belgesi var… İşte ilahi mucize… Gazetelerin istihbarat servislerinin kapatamadığı bu büyük yarayı başka istihbarat servisleri kapatıyor. Bunu da Umut Oran ve Fuat Avni arasında geçen sözde suikast görüşmesi hakkında konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, açıkça deşifre ediyor: “MİT’in içinden üç tane daire başkanı iktidara iç politikayla ilgili serviste bulunuyor…”

Sonrası yine 5N+1K katliamı. Bu sözde belgeler yazıişleri masalarında “Olur mu böyle şey. Bu saçmalık” gibi sesler yükselmesine rağmen üç gazetede birden manşetlere taşınıyor… “Belgelere” ilk ulaşan yönetici sabah patronla yaptığı toplantıda şunu söylemekten de çekinmiyor: Elimizde daha çok bomba var! Farkında olmadığı ise şu: Bomba dediği gazeteciliğin altına konuluyor, suikast ise haberciliğe yapılıyor…

Peki, bana bu yazıları hangi güçler yazdırıyor dersiniz. Onun da cevabını hemen vereyim: El Muhaberat, PKK, IŞİD, DHKP-C, MLKP ve Paralel Yapı… Şaka yaptığımı söylememe gerek yok umarım…